
Sizinle biraz eskilere gidelim mi? İnternet’in olmadığı, gazete, televizyon ve radyoların aktif olduğu zamanlar. İşte bu zamanlarda markalar reklamlarını nasıl yapıyorlardı?
İnternet öncesi zamanda markalar kendilerini genelde anlatarak varolmaya, büyümeye ve prestif kazanmaya çalışıyorlardı ve başarılı oluyorlardı. Marka kendini nasıl tanıtıyorsa ve reklamlarını nasıl yapıyorsa o şekilde büyüyüp gidiyordu. Reklamcılık ve halkla ilişkiler yardımıyla marka hikayesi oluşturuluyor, insanlar dinliyor, onlar anlatıyor.
Fakat işler artık değişti…
ünümüzde markalar kendilerini anlatarak değil, kendi kalitelerinde varolacaklar. Bu durumu biraz açmak gerekirse; İnternet öncesi zamanlarda kuruluşlar, şirketler ya da markalar ne anlatıyorsa insanlar bunu dinliyor ve çoğunlukla da inanıyorlardı. Çünkü mutsuz müşteriler ve kullanıcıların sayısını kimse bilmiyordu.
Artık markalar vaat ettiklerini yerine getirmiyorsa onları zor zamanlar bekliyor demektir. Peki bir marka vaad ettiklerine ve marka öyküsüne ters düştüğü zamanlarda neler olabilir?
Memnuniyetsiz müşteri şikayetlerini aşağıdaki kanallardan binlerce, onbinlerce hatta milyonlarca kişinin görmesini sağlayabilir:
- Sosyal Medya Kanalları
- Video Platformları
- Sözlük Web Siteleri
- Şikayet Web Siteleri
- Haber Siteleri
- Blog Siteleri
Bir ürün ve hizmet için vaat edilenleri yerine getirmediğiniz takdirde yukarıdaki dijital kanallardan markanız şikayet yağmuruna tutulabilir. Bu durumda potansiyel müşterileri gerçek müşteriye çevirme hayalleri de suya düşer.
Markanız Bir Gecede Yok Olabilir!
Üstüne emek verdiğiniz markanızı kesinlikle çocuğunuz gibi görmeli ve zarar gelmesine izin vermemelisiniz. Bunun içinde ne vaat ediyorsanız edin bunlara uyun. Gerçek ve geniş bir müşteri sadakati ile büyük bir markada olabilirken bir anda markanızı kaybetme ve yok olma riski ile de karşılaşabilirsiniz.
Marka konumlandırmanızı olmadığınız ya da sağlayamayacağınız vaatler üzerine kurmak yerine tamamen olduğunuz şekilde markanızı yaratmaya dikkat edin.
Fakat günümüzde markaların kontrolü tamamen kuruluşun elinde değil. Sadece yön gösterici rolünü üstlenebiliyorlar. Bir markanın doğuşu eskisi gibi duvarlar ardında olmuyor. Çünkü artık marka müşterileri markaya yön veren ve kontrol eden konumuna gelmişlerdir.
Marka Savunucularını Bilir misiniz?
Ufak bir örnek iPhone marka telefonu kaç kişi kötüleyebilir? Ya da audi marka bir araban için kazalarda çok fazla hasar alıyor diye bir yorum duydunuz mu? Bu iki markanında yüksek oranda savunucuları vardır. Markayı, marka sahipleri kadar benimseyen, savunan, partnerler markayı kontrol etmeye başlarlar. Bu örneklerde güçlü bir marka algısı oluşurken bu senaryonun tam tersini düşünmek marka için felaketle sonuçlanabilir. Hiç kullanmadığı ve bilmediği halde marka hakkında negatif konuşan insanlar bile var. Eğer bu sayı fazlalaşır ve marka müşterilerinin çoğunluğu marka savunucusu değilde markaya karşıtlar olursa durum kötüleşebilir.
İşte yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bir markanın kontrolü marka sahiplerinin ya da yöneticilerinin elinde değildir. Kontrol her an markayı zedeleyecek ve yok edecekler güçlerin eline geçebilir.
Sonuç olarak çok iyi bir şekilde anlıyoruz ki bir marka yaratırken, gibi görünmek yerine göründüğünüz şekilde olun, yoksa dijital gücü arkanıza değil markanızı kısa zamanda yok edebilecek şekilde karşınıza alırsınız.